16 Mart 2018 Cuma

Kurşunların karşılıklı boşa atıldığı bir Düello

İlk baskısını 2012'de yapan Düello, Suhpi Varım'ın "Simirna Cinayetleri" adını verdiği serinin de ilk kitabı.
Klasik İngiliz Polisiyesi'nden (hatta isim verelim Agatha Christie'den) esintiler taşıyan kitap, Sultan İkinci Abdülhamit'in istibdat yönetimindeki İzmir'de bir dizi cinayetin nedenini ve katilini araştıran İngiliz bir arkeologun hikayesi. İngiliz arkeolog Ronald Morgan, İzmir sosyetesinin iyi bildiği ve kendisininde de yakın çevresinde yaşayan levantenlerin bazılarının öldürülmesi ile birlikte dedektifliğe soyunuyor. Başına gelen heyecanlı maceralar içinde bulduğu küçük bağlantılar ile katilin kimliğine ulaşmaya çalışıyor.

Ancak kitabın eksileri artılarından fazla. Öncelikle çok karakter var kitapta. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Bulgarlar, Osmanlılar, sürekli adı anılan Genç Türkler... Her bir ulus/etnisite neredeyse bir kadın ve bir erkeğiyle Nuh'un gemisine binen hayvan çiftleri gibi romanda arzı endam ediyor. Elbette döneminin İzmir'ini iyi temsil ediyor bu durum. Üstelik hikayenin Osmanlı'ya yönelik bir ticari mesele ile ilişkilendirilmesi de bu durumu bir kat daha gerekli kılıyor belki. Ama birbirleriyle aşk, komşuluk, ticaret, vs. ile ilişki içindeki bu kalabalık insan grubu hikayenin takibini güçleştiriyor. İsimler bir süre sonra birbirine karışıyor. İngiliz olan kimdi, Amerikalı ne iş yapıyordu, Bulgar tamam da Rum olan kimin karısıydı? İngiliz genç kız Fransız kadının arkadaşıydı ama...

Bu durum kitabın ilk 70 sayfasında hiç bir şey olmamasına da yol açıyor. İlk cinayet 70. sayfadan sonra gerçekleşiyor ve aksiyonu düşük ilerleyen kitap bir türlü hızlanamıyor.

Polisiyenin Kraliçesi de denilen Agatha Christie romanlarının işte tam da bu yüzden ilk sayfalarında kim kimdir bölümü yer alır. Bağlantılar, karakterler birbiriyle karışmasın diye kimin kim olduğu daha ilk sayfada liste halinde verilir. Okur romanı okurken bir kopma yaşarsa, öndeki bu sayfaya bakıp bağları tekrar kurabilir.

Düello'nun ikinci eksiği gerçekçiliğin kaybolması. Karakterlerin bazıları örneğin Yıldız İstihbarat Teşkilatının hafiyesi Rıza Kerim ya da Kolağası Tevfik Bey gibi karakterler daha gerçekçi öğelerle işlenmişken, Ernest Malcolm, Sofia Dobrev, Charles Williams hatta baş karakterimiz Ronald Morgan kağıttan kesilmiş oyuncak bebekler gibi. Başlarına gelen olumsuz şeylerin hiç birinden etkilenmeyen, yaşadıkları şeyleri hiç olmamış gibi kenara bırakıp iki saat sonra hayatlarına devam eden tipler.

Hikayenin içindeki pek çok yan unsur onu zenginleştiriyor ama bunlar birbirleriyle ya da final ile anlamlı bir bağ kuramadığı için anlamlarını da yitiriyorlar. Haçlılar ve Tapınak Şövalyeleri kitabın sonundaki maskeli baloda giyilen bir kıyafete bağlanıyor. Simya ve ruhçuluk meseleri sadece boş bir binaya girilmesine imkan veriyor. Silah ticareti finale kadar en az üzerinde durulan mesele olduğu halde tüm cinayetler bu iş ile açıklanıyor. Genç Türkler ise dillerde olan ama ne olduğu bilinmeyen bir mesele olarak kalıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

 

kitaplık cini © 2010

Blogger Templates by Splashy Templates