8 Ekim 2013 Salı

Bir 'Derkenar'ın arkeolojisi

Her ne kadar doğum günü hakkında farklı tarihler öne sürülse de Nazım Hikmet’in 3 Haziran 1963 günü Moskova’da öldüğü bilinmektedir. Peki size ‘büyük şair’in aslında 1 Kasım 1948’de öldüğünü söylesem… Birçoğunuzun gülüp geçeceği bu iddia bir gerçeği yansıtıyor. Sıra bu sarsıcı iddianın kanıtlarını sergilemekte.
* * *
Türk şiirinin en güçlü sesi, inandığı sosyalizm ideali uğruna çeşitli davalardan 34 yıllık hapis cezasına çarptırıldı. 13 yılı aralıksız toplam 16 yılını, sevdiklerinden, dostlarından, ailesinden uzakta, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinde geçirdi. İçerde yeni arkadaşlıklar kurdu, yeni dostlar edindi, yeni aşklara yelken açtı.
Nazım Hikmet, “en sevdiğim kadınım” dediği, belki de en güzel şiirlerini yazdığı Piraye’den de uzak kalmıştı, cezaevinde. 16 yıllık evliliğin sadece ilk üç yılını birlikte geçirebilmişlerdi. Nazım mektuplarında yalnız şiirlerini değil, fotoğraflar, karanfiller ekleyip, resimler çizip, hasretini, aşkını, dertlerini de yollamıştı karısına. Bir de küçük bir defter yollamıştı 1941 yılı başında.
Nazım Hikmet’in “Karıcığıma geç kalmış bayram hediyesi...” diyerek, 1940 yılı Kasım ayında başlayıp 1941 Şubat’ında tamamladığı, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yatarken kendi elyazısıyla doldurduğu, 146 sayfalık küçük boy çizgisiz bir defter.
Bu defterin 52. sayfasında, Bir Eski Mektup başlıklı bir şiir yer alıyor.
Zevcem, /ruhu revanım /Hatice Pîrâyende, /ölümü düşünüyorum […] Belki de birbirimizden uzakta öleceğiz./ Ve haber/çığlıklarla gelecek /Yahut da ima edecekler, /ve kalanı yalnız bırakıp gidecekler… // Ve kalan karışacak kalabalığa.. /Yani efendim, hayat.../ Ve bütün bu ihtimâlât!.. /1900 kaç senesinin /kaçıncı ayı/kaçıncı günü/ kaçıncı saatında?
İşte şiirin tam da burasına başka bir el yazısı ile “1-11-948 de oldu bu iş.” yazılmış.
Bu derkenar muhtemelen Piraye’nin elinden çıkmış. Yani defterin hediye edildiği kişinin. Nazım’ın nerede ve nasıl öleceğini bilmeksizin 6 Ocak 1940’da İstanbul’da yazdığı şiirin yanına yazılmış bu notun hikayesi ise şiirin kendi hikayesinden daha heyecanlı, daha dramatik.
* * *
Kendisini çok etkilemiş olan Piraye ile tanıştıktan kısa bir süre sonra hayatını birleştiren Nazım, zaman zaman başka kadınlarla maceralar yaşasa da karısına –genellikle– sadık kalmış ve özellikle zorlu hapishane koşullarında Piraye’nin mektupları ile ayakta kalabilmişti.
1948 yılına gelindiğinde Dünya Savaşı’nın etkileri azar azar da olsa unutulmaya başlamış, hukuksuzluğun açık bir örneği olan Donanma Davası ile 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmış Nazım Hikmet’in salıverilmesi de gündemine getirilmişti. İçeride sağlığı giderek bozulan şairin, ruhsal açıdan moralini düzelten şeylerden biri cezaevinden çıkma olasılığının tartışılmaya başlanmasıysa, bir diğeri de kendisini cezaevinde ziyarete gelen “dayı kızı” Münevver’di.
Nazım’a önce birkaç mektup yazan, hatta annesi Celile Hanım’ın isteği ile Nazım’ı telefon ile arayıp konuşan bu genç kuzen, 1948 yılı ekim ayında Nazım’ı hapiste ziyaret etti. O ziyaret bir aşkın bitimi, diğerinin de başlangıcıydı. Nazım artık Piraye’yi sevmediğine, Münevver’e aşık olduğuna karar vermişti.
Bu dönemde yazdığı şiir ve mektuplarla dostlarına olan biteni anlatmaya uğraştı Nazım. Va-Nu ve eşine yazdığı mektuplarda Piraye’yi aldatmaktan duyduğu suçluluğu karısını “sırtından bıçaklamak” olarak nitelerken; Kemal Tahir’e Piraye’yi“aldatmaktansa, onu üzmeği, hem de dehşetli üzmeği, kahretmeyi tercih ettim. Ben de hayli üzüldüm, kahroldum ve olmaktayım” diye yazacaktı.
Nazım dostlarına böyle yazarken, 1948 Ekim’inin son günlerinde kaleme aldığı bir mektubu da karısı Piraye’ye yolladı. 1 Kasım 1948 günü Piraye’nin eline ulaşan mektubunda uzun süredir kopuk olan cinsel yaşamlarının tekrar canlandırılamayacağını, ama yaşamın en güzel yıllarını paylaştığı ve en güzel eserlerine esin kaynağı olduğu için ona minnettar olduğunu ve hep dost kalacaklarını yazmıştı.
Piraye mektup yüzünden birkaç gün odasından dahi çıkamadı. Sonuçta oğlu Memet Fuat’a “Nazım ile Münevver’in arasına giremeyeceğini” söyleyerek durumu kabullendi. Daha önceki bir gönül macerasından sonra Nazım’a “Bir daha böyle bir halt edersen; senin dostun, arkadaşın, ahbabın olarak kalırım; fakat karın olamam artık. Bunu aklına koy” diyen Piraye, neredeyse bir yıl boyunca Nazım’a tek satır yazmadı. Eylül 1949’da yazdığı mektupta ise “Hikmet Bey” diye hitap ederek boşanma davasındaki avukatlarının kimler olduğunu soracaktı.
* * *
İşte yukarıda sözünü ettiğimiz derkenar, –muhtemelen– tam bu sırada o küçük çizgisiz defterin 54. sayfasına yazılmış. Nazım’ın “kalbimin kızıl saçlı bacısı” diye hitap ettiği, onu karşılıksız ve çok seven; en güzel şiirlerinin esin kaynağı, Piraye, kendisine gecikmiş bir bayram hediyesi olarak hazırlanan o şiir dolu defterin, tam da ölüm ile ilgili bir yerine, terk edilmenin, aldatılmanın acısı ile o küçük ama anlamlı notu yazmış:“1-11-948 de oldu bu iş.”
Piraye için sevginin ölümü, sevgilinin ölümü anlamına gelmiş. İşte tam da bu nedenle, Türkçe yaşadıkça yaşayacak olan Nazım Hikmet’in ölüm tarihi 1 Kasım 1948’dir denilebilir.

* * *
O küçük defter “Çankırıdan Pirayeye Mektublar” tıpkıbasım İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından, aslının birebir kopyası ve sadece bin tane olarak basıldı. Koparılıp alınmış bir sayfasından, üzerine yazılan derkenara, cilt bezinden, kağıdına kadar özenle yayına hazırlanmış… Tek kopya olarak Nazım Hikmet tarafından elle yazılan bu defter –neredeyse sadece koleksiyonculara hitap eden yüksek fiyatına rağmen– usta bir işçilik ve yoğun emek harcanarak ilgilenenlere sunulmuş.
Nazım’ın şiir defteri kitaplaştırılırken gözden kaçan birkaç  önemli ayrıntı var. “Çankırıdan Pirayeye Mektublar”  ismi aslında defteri oluşturan altı bölümden ilki. Son bölüm olan “Bursa” ise 1941’de yazılmış. Defterin yazımı Bursa Cezaevi’nde de sürmüş; içinde yer alan 15 şiirin son ikisi Ocak ve Şubat 1941’de Bursa’da yazılmış. Bu durumda defter yayına hazırlayanların iddia ettiği gibi Piraye’ye 1940 yılı Kasım ayında Çankırı’dan yollanmış olamaz.
Bu küçük yanlışa rağmen okumak, şairin el yazısını  görmek ve Memet Fuat’ın “bunu yapmak, çılgın yayıncı  ister” dediği işin nasıl gerçekleştiğini anlamak için ama daha çok koleksiyonlar için kaçırılmayacak bir eser.

ÇANKIRIDAN PİRAYEYE MEKTUBLAR
Nazım Hikmet
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
100 sayfa

Bu yazı 22 Ocak 2011 tarihinde BirGün gazetesi Kitap ekinde yayınlanmıştır. 

0 yorum:

Yorum Gönder

 

kitaplık cini © 2010

Blogger Templates by Splashy Templates